Ölçüde ve Tartıda Hile Yapmak
Emek sömürüsünün ve kul hakkının en çok ihlal edildiği haram kazanç yollarından birisi de ölçüde ve tartıda hile yapmaktır. İnsanlık tarihi boyunca, kazanma tutkusunu amaç edinen ve Allah Teâlâ’nın emirlerini hiçe sayan fert ve toplumlar bu suçu çok işlemişlerdir; hâlen de işlemektedirler. Ölçü ve tartıda hile yaparak haram yoldan kazanç sağlamak kul haklarının en büyüklerindendir. Kul hakkının gasp edildiği bu suçu bir dünya görüşü hâline getirip iktisadi şirke/liberal-kapitalizme batan toplumları Yüce Allah helak etmiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in Hud suresinin 84-94. ayetleri arasında tafsilatlı bir şekilde hikâye edilmiştir. Mallarında diledikleri gibi tasarruf haklarının olduğuna[1] inanan liberal bir topluma peygamber gönderilen Hz. Şuayb; ölçüyü ve tartıyı adaletle yapma; insanların mallarını gasp etmeme ve yeryüzünde anarşi/fesat çıkarmamaları[2] hususunda kavmini uyarmıştır. Kavmi ise bu uyarıya olumlu cevap vermediği gibi peygamber ve iman edenlerle alay etmişlerdir. Allah Teâlâ, davete icabet etmeyen kâfirleri helak edip Hz. Şuayb ve mü’minleri ilahî azaptan kurtarmıştır.[3] Hz. Şuayb kıssasının çok önemli ve hassas olduğuna dikkat çeken Kur’an-ı Kerim, Mekke Dönemi’nin başından beri Müslümanları iktisadi ve ahlaki konularda üstün bir anlayışla yetiştirmiştir. Gerek Şuayb Peygamber’in kavmi, gerekse parayı firavunların iktidarının devamı için kullanan Karun üzerinden Müslümanlar iktisadi şirkten uzak durmaya davet edilmişlerdir.
Mekke Dönemi’nin sonunda inen En’am suresinde; “وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ” “Ölçüyü ve tartıyı hakkıyla tam ve eksiksiz yapın…”[4] Buyurulmuştur. İsra suresinde de ölçü ve tartıda adaleti sağlamak için şu emir verilmiştir: “وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلً” “(Ticârî, hukûkî, ahlâkî ve benzeri konularda bir şey) ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, tarttığınız şeyi doğru teraziyle tartın (ve hayatınızın her alanında, doğruluk ve adâleti kendinize temel ilke edinin!) İşte bu, sizin için hem daha hayırlıdır, hem de sonuç itibariyle daha güzeldir.”[5] Çünkü adalet ve dürüstlüğün egemen olduğu bir toplum, dünyada güven ve huzuru, âhirette de cennet nîmetlerini elde eder. İsra suresinin ilk kırk ayetinin kurulacak İslâm devletinin iman ve ahlak bildirgesi olduğunu düşünürsek mesele daha iyi anlaşılır. Müslümanlar Medine’ye hicret ettiklerinde de Mutaffifin suresi dönemin başlarında nazil olmuştur. Allah Teâlâ, bu dönemde de mü’minlerin emeğe ve kul haklarına saygılı olmasını öncelikli konu olarak ele almıştır. Meselenin önemini kavramak bağlamında Mutaffifin suresinin ilk ayetlerini hatırlayalım: “(Gerek ticari hayatta, gerekse diğer toplumsal ilişkilerde) ölçü ve tartıyı eksik tutanların vay hâline! Onlar ki insanlardan bir şey alırken, haklarını eksiksiz isterler. Fakat başkalarına bir şey ölçüp tartarak verecekleri zaman, işin içine hile karıştırırlar; vereceklerini eksiltmeye çalışırlar. Bunlar, yeniden diriltilip (dünyada tüm yapıp ettiklerinden) hesaba çekileceklerini hiç bilmiyorlar mı? Dehşet ve azameti büyük bir günde yeniden diriltileceklerini düşünmüyorlar mı? Bütün insanların, yargılanmak üzere Âlemlerin Rabb’inin huzurunda duracağı Kıyâmet Gününde!”[6] Bu ayetler grubu ticarette kârın mutlak amaç hâline getirilmesinin yanlışlığına dikkat çeker ve insanları hayatın her alanında olduğu gibi ticarette de adaletli olmaya sevk eder. Güçlü bir ahiret duygusu kazandırarak ticaret erbabına parayı ilahlaştırmamaları uyarısını yapar. Unutulmamalı ki bir toplumda ölçü ve tartıda hile yapmak yaygın hâle gelirse Allah Teâlâ o toplumun tamamını cezalandırır ve onları kıtlıkla imtihan edebilir.[7]
İnsanlar vahyin uyarılarına iman edip hayatlarını ve hayatlarının çok önemli bir parçası olan iktisadi davranışlarını adalet üzerine bina etmezlerse devlet bunlara karşı önlemler alır, almak zorundadır. Bu önlemler yerine göre çok ağır yaptırımlar da olabilir. Şu unutulmamalı ki alınan önlemler insan hayatının emeğe dönüşmesini kutsamaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü emek, harcanan bir ömürdür. Hz. Peygamber (s.a.v.) de emekleri uğrunda Müslümanları gerekirse savaşmaya çağırmış ve “Malını koruma uğrunda ölenler şehittir.”[8] Malı koruma ve emeğe saygı konusunda Müslümanlar iyi yetişip İslâm’ı anlasalardı enflasyonist hükümetlere karşı tarihlerinde tavır koyabilirlerdi. Maalesef Müslümanlar emeğe saygı konusunda Hz. Ebûzer gibi bir duruş sergileyemediler. Sergileyemedikleri için de hayatın birçok alanındaki mevzilerini başka ideolojilere kaptırdılar.
Ölçü ve tartıda hile yapmayı önleyebilmek için esnaf gruplarına çok ciddi ilmihâl bilgileri vermek şarttır. Zaman zaman her iş ve ticaret erbabının yapacağı işin ilmihâlini bilmelerinin farz olduğunu hatırlatsak da esnafımız ve çalışan kesimlerimiz ilmihâl bilmiyor ve okumuyor. Bu cehalet sonunda emek sömürüsüne ve haram kazançların artmasına neden oluyor. Siyasal otorite bunu yapmayacak olursa, yani, esnafa ve büyük şirketlere din eğitimi almaları hususunda yardımcı olmazsa insanlar emeklerini heba ettikleri gibi başkalarına zarar vermekten de kurtulamazlar. Pazarda teraziyle oynayan veya fasulyenin dahî iyilerini tek tek üst tarafa dizen bir zihniyetin dinî terbiyeden geçmesinden başka çare yoktur. Elbette dinî eğitimle beraber, insanların emeklerini ve ömürlerini çalan kimselere yaptıkları suça denk kanuni müeyyideler de koymak devletin görevidir.
MEHMET SÜRMELİ
[1] Bk: Hud 11/87.
[2] Bk: Hud 11/85.
[3] Bk: Hud 11/94.
[4] Bk: 6/152.
[5] İsra 17/35.
[6] Mutaffifin 83/1-6.
[7] İbn Mace, Fiten, 22, Had. no: 4019, c. II, s. 1932-3.
[8] Beyhaki, Gasp, 8, Had. no: 11545, c. VI, s. 166.