Erkeklik Adım Adım Bitiriliyor mu? – Sema Maraşlı

Batıyı takip eden Batı hayranları; Batı’daki gelişmeleri adam gibi güncel takip etseler, belki Batı’nın doğrularından faydalanacaklar. Yok bizimkiler, Batı’nın nerde İslam’a ters bir yanı varsa onun peşindeler. Batı yeni bilimsel araştırmalarla İslam’a doğru gidiyor. Bilim Kur’an’ı tasdik ediyor. Fakat bizim Batı hayranları, adamların; vazgeçtiklerinin, attıklarının, yanlışlarının, çerinin, çöpünün peşinde giderek, Batı’nın pisliğini takip etme merakındalar.

Biz feminizm hayranlığıyla kadınları kışkırtırken, Batı aile kurumunun çöktüğünü görünce yaptığı yanlışı fark etti; kadın ve erkeğin yaratılışına uygun olan geleneksel rollerine dönmesi üzerine toplantılar düzenliyor. Her geçen gün açıklanan yeni araştırma sonuçları, kadın ve erkeğin yaratılış farklılıklarının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Fakat bizim bazı üniversite hocalarımız bile çıkıp, kadın ve erkek arasında çok da önemli farklılıklar olmadığını iddia edebiliyor. Cehalet üniversite hocası olmakla da bitmiyor demek ki.

Amerika, kadın kışkırtmacılığının zararlarını ve erkekleri nasıl tükettiğini fark etti; bu konularla ilgili çalışmalar yapıyor.

Konu ile ilgi bir kaç kitap adı ve içinden kısa notlar:

Susan Faludi, Sertleşmiş Amerikan Erkeğinin İhaneti” adlı kitabında: “Erkeğin çıkmazda olma duygusuna değiniyor.” Faludi’nin Amerikalı erkekler hakkındaki çalışmasının temelinde şu soru soruluyor:

“Eğer erkekler sıkça söylendiği gibi hükmeden cins iseler, neden bu kadar çok erkek, kendilerine hükmedildiği ve hayat tarafından ezildiklerini hissediyor?”

Susan Faludi “Kendimi hadım edilmiş hissediyorum.” diyen erkeklerin erkek stresi, utancı, depresyonu ve şiddetinin, erkeklerin şahsi birer sorunu olmayıp, uğradıkları sosyal ihanetin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor.

Erkek Olmanın Tehlikeleri: “Erkek Olma Ayrıcalığı Masalına Rağmen Hayatta Kalmak” kitabının yazarı Psikolog Herb Goldberg “Amerikalı erkekler nesli tükenme tehlikesi olan bir tür müdür?” diye soruyor. Cevabı “Kesinlikle evet! Erkekler kendilerini fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak imha etmekteler.”

“Erkek Çocuk Mucizesi” adlı kitabın yazarı Psikolog Michael Gurian “Kızların yaşadıkları, erkeklerden daha kötüdür, demek olaya at gözlüğü ile bakmaktır.” diyor.

Dünya Sağlık Örgütünde danışman olan Dr. Devra Lee Davis kitabının “Erkekleri Kurtarın” adlı bölümünde, erkeklerin baba olmakta giderek daha çok zorlandığını ve erkeklerin gerçek bir gerileme içinde olduğunu vurguluyor. “Erkekler toplumdaki önemli rollerini kaybettikçe, fiziksel olmasa bile psikolojik olarak tükenmiş olacaklardır.” diyor.

“Babasız Amerika”  adlı kitabın yazarı David Blankenhorn:

“ABD gittikçe babasız bir toplum haline geliyor. Bir önceki nesilde Amerikalı bir çocuğun, babası ile birlikte büyüyeceğini düşünmesi normaldi. Bugün ise bunun tersini beklemesi, oldukça mantıklı görünüyor. Erkekler kocalık ve babalık rollerinden koptukça, ekmek parası kazanmak, koruyuculuk, bakıp büyütmek, öğretmenlik, kılavuzluk gibi rolleri yerine getirmek için gerekli dürtüyü de kaybediyorlar.”

Dr. Helen Fisher “Birinci Cinsiyet” adlı kitabında “Kız çocuklar sevilmek, erkek çocuklar saygı duyulmak isterler. Saygı ihtiyacı erkekliğin temelinde vardır.” diyor. Dr. Fisher’ in

“Kadın dernekleri; kızların başarısı için okullara para akıtarak, eğitimi kızların lehine çevirdiler ve bu da erkeklerin okul başarısını düşürdü. Kızlar lehine yapılan değişiklikler, erkek çocuklara karşı olumsuz ayrımcılıktır.” diyor.

ABD Eğitim Bakanlığı ve dünyanın değişik yerlerindeki birçok üniversitede yapılan çalışmalardan elde edilen veriler, erkeklerin eğitimde geri kaldıklarını gösteriyor.

Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Musa peygamberin kıssasını anlatılır. Firavun iktidarını kaybetmemek için her doğan erkek çocuğunu öldürmeye başlar; fakat muvaffak olamaz. Kur’an-ı Kerim bir tarih kitabı değildir, kıyamete kadar yaşanacak pek çok olaya işaret vardır.

Günümüzde erkekleri, o zamanki gibi öldürülmüyor; fakat insan haklarına uygun olsun diye(!) psikolojik olarak erkeklik bitirilmeye çalışılıyor. Modernlik adı altında erkekleri, psikolojik olarak hadım ediyorlar. Bunun için işe; erkekleri görüntü olarak kadınlara benzetmeye çalışarak başladılar: Önce erkeklerin sakallarını, sonra bıyıklarını aldılar. Sakalsız ve bıyıksız erkek, daha modernmiş gibi gösterildi. Pek çok erkek de oltaya geldi.

Sonra “kadın hakları, kadın hakları” diye diye kadınların haklı olduğuna toplumu inandırdılar: “Kadınlar eziliyor” diye çığırtkanlık yaparak, erkekler üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu suçluluk psikolojisi ile erkekler haksız da olsa kadınların yanında yer almaya başladılar. Dünyanın öteki ucunda bir kadın öldürülse, erkekler utandılar.

Sonra erkekleri kibarlaştırma çalışmaları başladı: “Şöyle romantik olacaksın, böyle romantik olacaksın, kadını mutlu etmek senin görevin” deyip erkeklerin kendilerini, kadınları mutlu edemeyen odunlar, olarak hissetmelerini sağladılar. Suçluluk psikolojisi oluşturuldu.

Sonra eşitlik davası var bir de: “Kadın-erkek eşittir; buna inanmayan erkek; yobazdır, gericidir.” diye medya baskısına maruz kalındı. “Modern erkek, kadın- erkek eşitliğine inanır.” diye inandı erkekler. Modern olmak uğruna pek çok erkek, yaratılışına inat, eşitliği savundu. Kadın-erkek insan olarak elbette eşittir; ama erkeğin evinde “evin reisi” olarak bir söz hakkı üstünlüğü, yani iktidarı olmalıdır; eşitlik davası ile erkeğin elinden reisliğini de aldılar.

Tabi bu kadar baskıya hormonlar dayanamadı. Erkeği erkek yapan hormon testosterondur. Testosteron sadece bir cinsiyet hormonu değildir; erkeğe taşıdığı cinsiyetin özellikleri de bu hormonla yüklenmiştir. Erkeğin cinselliği, sakalı, bıyığı, kası, gücü, saldırganlığı, cesareti, neşesi, özgüveni, düşünce ve duygularla ilgili erkeksi bakış açısı bu hormonun denetimindedir.

Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. Testosteronu düşen erkeklerin cinsel arzuları azalıyor; bunun yanında yorgun, sabırsız, alıngan, gergin, öz güvenleri az, depresyona meyilli oluyorlar, kolay baş eğiyorlar.

Testosteronu en çok etkileyen şey, erkeğin evdeki ya da toplumdaki statüsünün özgüvenine yansıması: Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor. Öncelikle de erkeğin evdeki statüsü testosteronu çok etkiliyor. Karısı ve çocukları tarafından değer gören, saygı duyulan erkeğin özgüveni yerinde oluyor, bu da erkeklik hormonunu artırıyor.

Erkeğin iş hayatındaki kazancı ve başarısı da testosteronu artırıyor; fakat erkek toplumda saygınlığı olmayan bir iş bile yapıyor olsa, ailesi tarafından takdir görüyorsa; erkeklik hormonu gayet düzgün çalışıyor. Testosteronu normal seviyelerde olan erkek; ailesine karşı korumacı, neşeli, cesaretli ve kontrollü oluyor.

Eşi ve çocukları tarafından değer görmeyen erkeğin özgüveni azalıyor ve testosteronu düşüyor. Testosteron aynı zamanda “cesaret hormonu” olduğu için karısından korkan, çekinen bir erkeğin testosteron seviyesi çok düşüyor. Kendini erkek hissetmediği için karısı ile de cinsel birliktelik arzusu duymuyor. Yani bir yerde iki iktidar olmuyor. Evde kadın iktidarsa, erkek iktidarını kaybediyor.

Aldatmaların çoğunda, değerli olma duygusu, yatıyor. Evde karısı tarafından değer görmeyen, eleştirilen erkekler, dışarıda bir kadın tarafından değer gördüğünde, düşen hormonları yükselmeye başlıyor ve çok çabuk eşini aldatabiliyor.

Erkekliğini kaybetmemek için kadın iktidarına girmek istemeyen erkekler, evlilikten kaçıyorlar. Fakat sevgili hayatı ile de olsa toplumda erkeği hor gören, küçümseyen kadınlarla muhatap oldukça azalan erkekliğini cinsel küfürlerle kapatmaya çalışıyor, bazı erkekler.

Erkeklerde az miktarda “kadınlık hormonu östrojen” kadınlarda da az miktarda “erkeklik hormonu testosteron” vardır. Testosteron aynı zamanda “cinsel istek hormonu” olduğu için kadında olunca, erkeğe karşı cinsel istek duymasını sağlıyor. Az bir testosteron kadına güzel bir cinsel hayat için yeterli oluyor.

Kadınlar feminizm tuzağı ile erkekleşirken hormonları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor, cinsel isteği normalin üstüne çıkıyor. İşin kötüsü; saygı görmeyen, cesareti kırılmış, karısından çekinen erkeğin vücudunda da kadınlık hormonları artıyor.

Bu durumda dengeler tersine dönüyor. Cinsel olarak kadın, çok istekli, erkek isteksiz oluyor. Günümüzde bu durum o kadar yaygın ki. İstekli kadınlar ve isteksiz kocalar. Kadınların en büyük şikayeti. Ev içindeki iktidarı elinden alınan erkek, otomatik olarak yatak iktidarından da vazgeçmiş oluyor.

Allah (c.c) öyle bir sistem kurmuş ki neresinden delinirse, oradan insanın üstünde patlıyor.

“… Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır. (yönetici ve koruyucudurlar) ve saliha kadınlar kocalarına gönülden saygı duyarlar…”(Nisa, 4/34)

âyet-i kerîmesinin evliliklerin temelinde, yatağında, huzurunda, neşesinde ne kadar etkili olduğunu bilim de tasdik ediyor.

Şimdi artık kadın erkek el ele, birbirimizi suçlamadan, herkes kendi üzerine düşen hatayı kabul ederek bu tuzaktan çıkma zamanı.

Batı hangi niyetle kurmuştu bu tuzağı bilmiyorum; ama kendi kurduğu tuzağa düştü, şimdi çıkmaya çalışıyor. Amerika “Erkek olmak büyük imkansız” “Günümüzde erkek olmak kolay değil.” “Oğullarımıza ne yaptık” diye konuşurken, bizimkiler gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak, birkaç kadın cinayetini delil olarak gösterip, erkekliğin bitirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bir yandan kanunlar, bir yandan hormonlu besinlerle erkeklerin aldığı östrojen etkisi yapan gıdalar ve bir yandan kadın iktidarı, erkekliği bitirmek için uğraşıyor.

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.