Fıkhî Boyutuyla Oruç – İdris Kocabaş
Oruç, ‘Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak’ anlamına gelen Arapça savm’ın (sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Savm ve sıyâm ile türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde, hadislerde ise çok sayıda geçmektedir. Terim olarak oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer‘an belirlenmiş ibâdeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifâde eder.1
Oruç konusunda en çok kullanılan terimlerden ‘İmsak’, orucu bozacak her türlü şeyden kişinin kendini tutması anlamına gelir ki orucun rüknüdür.2 İftar kelimesi ise; vakti gelince usûlüne göre orucu açmak, orucu sonlandırmak anlamlarına gelmektedir.
Oruç hicretten bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu gününde farz kılınmış bir ibâdettir.3 Farz oluşu Kitap ve sünnetle sâbittir. ‘Ey îmân edenler! Allâh’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.’4 Orucun maddî ve mânevî birçok faydası vardır. Her şeyden önce kulu Allâh’a (cc) yaklaştıran önemli bir ibâdettir. Özellikle riyânın karışma ihtimâlinin oldukça az olması yönüyle oruç, sevap cihetiyle de büyük önem arz etmektedir. Bir kudsî hadiste Rabbimiz; ‘Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık vardır; fakat oruç bunun dışındadır. Çünkü oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.’5 buyurmuştur. Efendimiz (sav) ise bir hadîs-i şerîfinde; ‘Kim inanarak ve mükâfâtını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.’6 buyurmuştur.
ORUÇ KİMLERE FARZDIR?
İbâdetlerin kişiye farz olabilmesi için birtakım şartlar gereklidir. Bâzıları ibâdetten ibâdete değişiklik gösterirken bâzı şartlar ise hemen hemen tüm ibâdetlerin farz olabilmesinin değişmez koşuludur. Bütün ibâdetlerde olduğu gibi orucun da kişiye farz olabilmesi için temelde üç şart olmalıdır. Bunlar; müslüman olmak, akıllı olmak, buluğ/ergenlik çağına girmiş olmaktır.
Bunlara ilâveten oruç tutmaya güç yetirecek bir sağlığa sâhip olması ve mukîm olması gibi durumlar da söz konusudur. Hasta ve yolculara oruç tutmak farz değildir; ancak tutarlarsa tuttukları oruç geçerlidir. Hasta olan kişi sağlığına kavuşunca, yolcu olan kişi memleketine ulaşınca tutamadıkları oruç sayısınca kazâ ederler.
ORUÇ TUTMAMAYI MUBAH KILAN MÂZERETLER/ÖZÜRLER
Özürsüz olarak Ramazan orucunu terketmek hem günahtır hem de cezâsı vardır. Ancak bâzı özürler vardır ki Ramazan orucunu vaktinde tutmamak için mâzeret teşkîl eder. Bu mâzeretleri genel hatlarıyla şöyle sıralamamız mümkündür:
Hastalık: Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığının artacağı kesin olarak biliniyorsa o kimse Ramazan orucunu sağlığına kavuşuncaya kadar erteleyebilir. Tutamadığı oruçları günü gününe kazâ eder. İyileşme ümîdi olmayan hastalığa mâruz kalmış kimse ise fidye verir.
Yolculuk: Ramazan ayında 90 km veya daha fazla mesâfeye yolculuğa çıkacak olan kimse oruç tutmayabilir. Yolculuk hâli bitince tutamadığı gün sayısınca kazâ eder. Ancak oruç tutmasında bir güçlük yoksa yolcunun oruç tutması daha hayırlıdır.
Gebe ve Emzikli Olmak: Gebe ve emzikli olan bir kadın oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar gelmesi söz konusuysa, orucunu erteler. Gebe ve emzikli olma hâli geçince tutamadığı oruç sayısınca kazâ eder.
Yaşlılık ve Düşkünlük: Vücûdu günden güne güçsüz hâle gelen yaşlılar, oruç tutmaya güç yetiremeyecek hâlde iseler oruç tutmazlar. Yaşlılık ve düşkünlük geçici bir durum olmadığı için bu durumda olanlar fidye verirler.
Şiddetli Açlık ve Susuzluk: Oruca başlamış bir kimse; orucu açlıktan veya susuzluktan aklının bozulup şuur kaybına uğramasına ya da bedeninde ciddî rahatsızlığın meydana gelmesine sebebiyet verecekse orucunu bozar, daha sonra uygun bir durumda orucunu kazâ eder.
FİDYE
Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümîdi olmayan hastalar Ramazan ayının her günü için birer fidye verirler. Fidyenin tutarı o yılın fıtır sadakası kadardır. Bu fidyeler Ramazan’ın başlangıcında verilebileceği gibi Ramazan’ın içinde veya sonunda da verilebilir. Dileyen fidyenin hepsini bir fakire topluca verir, dileyen de ayrı ayrı fakirlere verebilir. Burada önemli olan bir başka husus da şudur; oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümîdi olmayan hastalar eğer ileride bir şekilde oruç tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları kazâ etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nâfile bağış sayılır.7
ORUCU BOZUP KAZÂ VE KEFFÂRETİ GEREKTİREN HALLER
Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaya kazâ denirken; bozulan bir orucun yerine iki kamerî ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaya keffâret denir. Orucu bozup hem kazâ hem de keffâret gerektiren durumları şöyle sıralamamız mümkündür.
- Kasten cinsel ilişkide bulunmak.
- Mâzeretsiz, oruçlu olduğunu bilerek yemek ve içmek.
- Sigara vb. zevk verici şeylerin dumanını kasten içine çekmek.
- Eşinin ya da sevdiği bir kimsenin tükürüğünü yutmak.
- Ağza giren yağmur damlasını veya kar tânesini isteyerek yutmak.
Yukarıda saydığımız orucu bozan hem kazâ hem de keffâret gerektiren haller genel olarak bu şekilde sıralanabilir.8 Bu durumda orucunu bozmuş olan kimseler iki kamerî ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutarlar. Bir gün de bozulan oruç için tutulacak kazâ orucuyla gün sayısı altmış bir gün olacaktır.
ORUCU BOZUP SADECE KAZÂ GEREKTİREN HALLER
- Güneş batmadığı hâlde battı zannederek iftar etmek.
- İmsak vakti geçtiği hâlde daha vakit vardır zannederek yemek ve içmek.
- Boğazına kaçan kar veya yağmuru kendi isteği olmayarak yutmak.
- Misafir iken oruca başlayıp ikâmete niyet ettikten sonra yemek.
- Mukîm iken oruca başlayıp sefer mesâfesi yolculuğa niyet ederek bulunduğu yerin sınırlarını geçtikten sonra orucu bozmak.
- Dişleri arasında nohut tânesi kadar kalan yemek kırıntısını yutmak.
- Abdest esnâsında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçması.
- Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak.
- Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak.
- Başkasının zorlaması ile orucu bozmak.
Bunlardan biri ile orucu bozulan kimsenin akşama kadar yememesi, içmemesi ve cinsel ilişkide bulunmaması vâciptir.9
ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER
- Unutarak yemek içmek.
- Kulağa su kaçmak.
- Kendi isteği olmayarak boğazına toz ve duman girmek.
- Kendi isteği olmayarak kusmak.
- Kendiliğinden içeriden gelen kusuntunun yine kendiliğinden içeriye gitmesi.
- Balgam ve tükürük yutmak.
- Göze ilâç damlatmak veya sürme çekmek orucu bozmaz.
- Kan aldırmak veya hacamat yaptırmak orucu bozmaz.
- Dişler arasında kalan nohut tânesinden az olan yemek kalıntılarını yemek de orucu bozmaz.
- Diş çektirmek de orucu bozmaz. Ancak kan veya ilaçtan hiçbir şeyi yutmamak gerekir.
ORUÇLUYA MÜSTEHAB OLAN ŞEYLER
- Sahura kalkmak
- İftar vakti olunca iftarı geciktirmemek.
- Oruçluyken faydasız şeylerle meşgûl olmamak.
- Kur’ân-ı Kerîm okumak.
- Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.
- Oruç açılırken duâ etmek.
- Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek.10
ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER
- Özürsüz olarak bir şeyi tatmak ya da çiğnemek.
- Tükürüğü ağızda biriktirip yutmak.
- Kan aldırmak veya hacamat yaptırmak orucu bozmamakla beraber mekruhtur.
- Oruçlu iken abdest alan bir kimsenin ağzına ve burnuna aşırı su alması.
- Sahurda yeme ve içmeyi imsak vaktine çok yakın bir zamâna kadar devâm ettirmek. Bu, imsak vaktini geçirme ihtimâlinden dolayıdır.11
ORUÇLUYA MEKRUH OLMAYAN ŞEYLER
- Gül ve misk gibi şeyleri koklamak.
- Gözüne sürme çekmek.
- Kendisinden emin olmak kaydıyla hanımını öpmek.
- Misvak kullanmak, dişlerini fırçalamak.
- Ağzına su alıp çalkalamak.
- Burnuna su çekmek.
- Serinlenmek için yıkanmak.12
İbadetlerin dünyevî ve uhrevî fazîletlerini saymakla bitiremeyiz. Ancak her ibâdetin kendine özgü fıkhî kuralları vardır. Yâni ibâdet yapmak isteyen kişi onu gelişigüzel veya kolayına geldiği gibi değil fıkıh kurallarına uygun bir şekilde yerine getirmelidir ki onun fazîletlerinden istifâde edebilsin. Her ibâdetin olduğu gibi orucun da kendisine has birtakım kuralları vardır. Yukarıda genel hatlarıyla orucun fıkhî kurallarını aktarmaya çalıştık. Ancak, orucun hükümlerinin tamâmına ulaşmak için fıkıh ve ilmihâl kitaplarına mürâcaat edilmelidir.
Müslüman dünyevî menfaatini elde etmek husûsunda kendisine fayda sağlayan bilgiyi öğrenmeye zaman ayırdığı kadar, kendisini ebedî kurtuluşa erdirecek olan dînî ilimlerden de en az kendisine yetecek miktarda tahsil etmelidir. Bu hususta müslümanların günlük yaşantılarında din ve dünyâyla alâkalı işlerini kolay öğrenmeleri için kaleme alınmış ilmihâl kitaplarından istifâde ederek, dînî yaşantısını sağlam temellere dayandırmalıdır. Aksi takdirde yapılan ibâdetler kusurlu ve eksik olacaktır. Mânevî dünyâmızı yeniden gözden geçirmeyi öğütleyen Ramazan ayını fırsat bilip ilmî eksikliklerimizi tamamlamaya gayret etmeliyiz. İlimsiz ibâdetin her zaman kusurlu olabileceğini unutmamalıyız.
Dipnotlar:
1 A. İhsan Yitik, ‘Oruç’, DİA, İstanbul 2007, c.33, s.414.
2 Komisyon, İlmihal, DİB. Yay., Ankara 2006, c. I, s.390.
3 A.g.e., s.382.
4 Bakara, 2/183.
5 Buhari, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyam, 30, 164.
6 Buhari, Savm, 7.
7 Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı, İslam İlmihali, DİB. Yay., Ankara 2010, s. 275.
8 Bu konuda daha teferruatlı olarak bilgi edinmek için mutlaka fıkıh ve ilmihal kitaplarına müracaat edilmelidir.
9 Bkz. Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı, İslam İlmihali, DİB. Yay., Ankara 2010, s. 278.
10 Bkz. Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı, İslam İlmihali; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Mutafa Varlı, İslam İlmihali.
11 A.g.e.’ler.
12 A.g.e.’ler.