Ya Siz Farkında Olmadan İmleç Satır Değiştirmişse…
İmleç, bilgisayarda yazı yazarken, bastığınız tuşun nereye yazdığını gösteren hareketli işarettir. Bazen eliniz farkında olmadan başka bir tuşa dokunuverirse ve sizde bunu farketmeden devam ederseniz, başka bir kelimenin ortasından ya başka bir satırdan devam edersiniz. Yazdığınız satırlara bakmak istediğinizde, karmaşık bir satırlar dizini görürsünüz.
İşte o zaman, ne kadar süredir bakmadan habire yazdığınıza bağlı olarak geri dönüp kaç yerde imleç
satır değiştirmiş onları ya silip yeniden yazmak ya da kes kopyala yaparak marş marş yerlerinize diyerek cümleyi normal haline getirmek zorunda kalırsınız. Bu tam hızla konuya odaklanmış yazıyorken tökezlemiş hissini uyandırarak hızınızı kesecek ve sizi duraklatacaktır. Aynı zamanda düşünerek yazıyorsanız düşünce akışına ket vuracak, cümle akışkanlığı bir an için duracak ve konu bütünlüğüne ara vermiş olacaksınız mecburen. Niye? Çünkü sizin dikkatiniz sadece yazmaya odaklanmış ve satır atlama ihtimalini hesaba katmadan arada yazdığınız satıra göz atmadan zihninizdekileri yazıya dökme heyecanından bir durumu atlamışsınız. Tabi bu arada bir harfe basacağım derken yanındaki harfe bazen parmağınız dokunursa o kelimenin içinde istemediğiniz bir harf ilâve olarak anlam bütünlüğünü bozar. Ve ya doğru tuşa bastığını zannedip bitişiğindeki yanlış tuşa bastığınızda yine istediğiniz kelime yazılamış ve istediğiniz anlam bütünlüğü sağlanmamış olacak. Geri dönüp bunu farkettiğinizde bunları da ayıklamak zorunda kalacaksınız demektir. Yani ne yazmak istediğiniz önemli fakat hangi tuşa bastığınızda bir o kadar önemli.
İnsan ilişkilerinde de benzer durumlar yaşanır. İlişkinin nereye gitiğine bakılmaksızın, günün hızlı akışına paralel olarak hızla yaşananlar, bazen akla hayale gelmedik sıkıntıları biriktirerek ilerler. Niye, çünkü bana göre herşey yolunda gidiyor zannı vardır, ben normalim sıkıntı üreten sensin. Ben diyorsam doğrudur anlayışı vardır, sen zaten bunları yapmak zorundasın anlayışı hakimdir ve geriye dönüp bakma ve acaba nerelerde eksik bıraktım, söylememem gereken neyi söyledim, kırmamam gerektiği halde sözüm maksadını aşıp imleç satır değiştirerek acaba hangi cümleleri karıştırmış ve anlamı bozmuş diye bakma gereği duymamıştır. Geçmiş geçmişte kaldı, unut artık onları denir ve halâ gündeme getiriliyorsa, geçmişe dönük yaşıyorsun diye suçlanır kişi. Oysa halâ aynı şeylerin yaşandığı ve unutmaya fırsat verilmediği gerçeği görmezden gelinir. Özür dileyerek, yanlış tespit edilip bir daha tekrarlanmaması için gayret ortalarda görünmezken, gönül yapılmayacağı gerçeği bilinmez.
Bu durum, ikişkiyi beslememek ve sürekli yıpratmak olarak tanımlanabilir. Evlilikte kişiler birbirleri için hassas değildirler, ikiside ana okulundaki çocuklar gibi, sen yaptıysan ben de yaparım diyerek işi inatlaşmaya vardırırlar. Böyle olunca hayatlarıda evlilikten çok evciliğe döner. Oysa hayat sadece bir kere yaşanan anlardan oluşur. Önemli olan özür dilemeye bile gerek olmayacak bir dikkat ve ilgi ile ilişkiyi dengede tutmaktır. Evliliğin ne olduğu ve ne olmadığı hakkında aile görgüsü eksik bulunup sonradan bunu kendi çabası ile tanımlamayanların dramıdır bu durum. İkiside evliliğe hazırlanmamış eşler, nasıl sürdürürlerse daha iyi olacağını bilmedikleri bir ilşşikide karmaşa yaşarlar ilk günlerden. Basit şeylerden dolayı yaşanan gerginlikler, giderek yerini esaslı kavgalara bırakırlar. Artık saflaşma başlamıştır ve muhataplar korunulması gerekenler sırasında yerlerini almıştır. Aslına bakarsanız saflaşma daha nikah masasındaki yanyana duruş bittiği anda başlar. Biri elin oğlu öteki elin kızı oluvermiştir. Sağolsunlar iki tarafın ailesi de kendilerine bu yönde telkinlerle aman ha dizginleri kaptırma telkini bolca verdikleri için, bir dizgin savaşıdır gider evde. Velhasıl, barışık yaşama hayali ile bu hayali gerçekleştirecek alt yapı olmadan kurulan bu yuvalar, imleç yer değişriyor farketmiyorlar, farklı tuşa basıyorlar silmiyorlar. Sonunda öyle bir metin ortaya çıkıyorsa oku okuyabilirsen, çöz çözebilirsen. Cennet gibi bir hayat yaşanabilecekken, cehennem gibi bir hayatın hamalı olup çıkıyoruz. Hafif akıl ile hafif hayatın, sıkıntı rüzgârları karşısında savrulmasına engel olamıyoruz.
Çünkü, aklı bilgi ile destekleyip uygulama ile sabitleştirmek ve insan olmanın basamaklarını tırmanmak gibi bir seçeneğimiz yok.
Çünkü, insan olabilmenin ancak sıkıntılar karşısındaki tavırlarımızla ilşikisi olduğunu ve test edildiğini bilmiyoruz.
Çünkü, doğru soru ve doğru dua alışkanlığımız oluşmamız. Bütün dualarımız sonuca yönelik ve çoğunlukla teknik ve yüzeysel kalıyor. Elimizi taşın altına sokacak dualarımız yok hayatımızda. Sıkıntıdan kaçmak, hemen sonuca odaklanmak, kimsenin bizi rahatsız etmemesi, hiç bir sıkıntının bize isabet etmemesi, eşimizin çocuklarımızın ve çevremizdekilerin bizim ihtiyacımız uygun davranması, evimizin arabamızın yazlığımızın kışlığımızın olması, hastalığımızın ve boçlarımızın bitmesi içindir tüm çabamız. Tabiki bunlar da istenecek fakat Allah’ı razı edecek bir anlayış ve yaşayış için donanım ve talep eklenmemiştir bu duaya. Kendimizi aşmamız, Allah’ımızın istediği peygamber ahlakını edinme derdi yüklenmemiştir yakarışlarımıza. Her ne gelirse sendendir ve sana yaklaşmamıza vesiledir mantığı ile sıkıntılara bakmak ve amellerimizi gözden geçirip Rabb’imizin yaratma şanına uygun bir kulluk için fırsat bilmek yerine, onlardan kurtulmak ve rahata ermek için çılgınca çabalamakla geçer günlerimiz. Hep sızlanırız ve nerede dert varsa beni buluyor mantığı ile sıkıntıları alglarız. Oysa bilebilsek ki bizim niyetimiz ve eylemlerimizin sonucundadır çoğu yaşadıklarımız. Allah’ın taktir ettiklerine boynumuz kıldan ince fakat oluş ve bozuluş kanunlarını bilmeden ilişkileri bozacak şkilde davranınca bunun suçunu da kadere yüklemek, kendisini ve ilişkinin doğasını bilmemek demektir.
- Çünkü, karşısındakini onaracak ve yüceltecek yaklaşımlar, kişinin kendi yüceliğinin de fırsatıdır. Kişi taşıdığıyla renklenir, taşıdığıyla davranır ve taşıdığı ile tanımlanır. Taşıdıklarını yeterli görüp ilâve ve çıkarma yapmak için acele bir tutum içine girmeden davrananlar, kendilerine bağlı olumsuzlukları karşısındakine fatura etmek gibi bir kolaycığı gerçekten inanarak yaparlar. Bu da hayatı nasıl algıladığının yansımasıdır.
- Çünkü, Allah beni görüyor ve yaptıklarım bir gün mutlaka önüme gelecek ve onun için fırsatım ne kadar elimde bilmiyorum. Ecel kapıma gelmeden ben yola gelmeliyim ve iyi insan olma fırsatını yakalamalıyım derdi yok bizde.
- Acaba bu durmda ben ne yapsaydım ya da ne yapmasaydım durum daha iyi olurdu diye kendi gurur ve kibrimizden göz açıpta durumuza bir göz atamıyoruz.
- Çünkü,aza nereye gidiyorsun demişler çoğa gidiyorum demiş. Düzeltme yapmadan ilerleyince, minicik taşlar gibi olan sıkıntılar, kocaman taş dağlarına dönünce şaşırırız fakat yine de karşımızdaki abartıyor ne var bunlarda der ve kaşığımızı sütten çıkarıp ne kadar beyaz demeye devam ederiz.
- Çünkü, allah ile olan bağlarımızın güçlenmesini hatırlatan çevre ve ortamdan yoksun kalmışızdır. Televizyon ve bilgisayardaki fısıldayıcıların(yok yok bangır bangır bağırıcıların) sesine kulak vermekten, kulağımız başka sesleri duymamaya, gözlerimiz başla şeyleri görmemeye ve kalbimizde başka şeylere yer kalmamaya başladı.
- Çünkü, istiğfarımız az, şükrümüz az, iyilik çabamız az ve gafletimiz çok.
- Çünkü, okumuyoruz, hayra kapı açacak düşüncelerden kopmuşuz. Takip ettiğimiz yazar, düşünür ve bizim halimizi hayra tebdil edecek kişi ve ortamlardan uzağız.
- Çünkü, bir millet halini değiştirmedikçe, Rabbim halimizi değiştirmiyor.
O zaman, halimizi değiştirmek tek çıkar yol ise, halimizin değişimiz zihnimizdekilerin değişmesi ile mümkün oluyorsa, zihnimizdekileri değişmesi için acil bir ihtiyaç ve talep mekanizması oluşması gerekiyorsa,
- Bunun için haydi eylem temelli duaya.
- Bunun için haydi samimiyetle tevbe ederek düzeltmeye kendimizden başlamak için niyet ve gayrete.
- Bunun için haydi çevremizdekilerden helâllik istemeye.
- Bunun için haydi yüzümüzü yere koyup gözyaşları ile Rabb’imize yalvarıp ben istediğin hale getirmek için şartları olgunlaştır ve benim talebimi, gayretimi artır ve hayırlı ve güzel bir sunuçla ödüllendir duasını yapmaya.
- Bunun için haydi karşımızdakinin mutlaka her iyi ve olumlu halini görüp taktir ve teşekkür etmeye.
- Bunun için haydi gerektiğinde özür dilemeye.
- Bunun için haydi niyet tutarak sadaka vermeye.
- Bunun için haydi, hacat namazı kılamaya.
- Bunun için haydi karşılıksız iyiylik yapmaya.
- Bunun için haydi abdestli durmaya ve namazları mutlaka vaktinde kılamaya.
- Bunun için haydi bize inmiş olan dünyanın düzelmesi için insanın düzelmesi gerektiğini öngören mesajlara, Kur’anı Kerime yönelip okumaya.
- Bunun için haydi bana örnek alayım diye gönderilmiş peygamberimin (s.a.v) hayatını incelemeye.
- Bunun için haydi o bu durumda ne yapmıştı diye Onun hayatınıdan örnekler bularak davranmaya.
- Bunun için haydi Allah’a yakın insanlarla yeniden dost olmaya.
- Bunun için haydi, her olayı bir fırsat bilerek kendimizi ve karşımızdaki hem onarmaya hem yüceltmeye.
- Bunun için haydi yüzümüzdeki mutsuz ve asık suratlı ifadeyi mütebessim olanıyla yer değiştirmeye.
- Bunun için haydi olgunlaşma ve hoşgörü yarışına.
- Bunun için haydi dünyadayken cenneti yaşamaya niyet etmeye.
- Bunun için haydi her nefesi bir ödül bilir şükretmeye.
- Bunun için haydi bu hayatı bir daha yaşayamayacağımızın idrakine varıp en güzeliyle değerlendirmeye.
- Bunun için haydi mutlu ve huzurlu olmaya ve bunu en yakınlarımızda başlayarak dünyaya yaymaya.
[toggle title=”Yazar hakkında” state=”open” ]Saliha ERDİM[/toggle]